30 Ağustos 2012 Perşembe

İLGİ ÇEKİCİ DEĞİL Mİ?


                         Lyon'da bir cadde afişi:8 mart münasebetiyle...
                         Tercümesi:
                         "Erkeklere mektup: İlk testis koruyucusu 1874 yılında  buz  hokeyinde kullanılmıştır. İlk kafa koruyucu kask ise 1974 yılında.
                          ...
                         Demek ki, erkeklerin beyninin aynı derecede önemli olduğunu anlaması için 100 yıl gerekmiştir.

İmza: bir kadın"

24 Temmuz 2012 Salı

BİR HİKAYE...

Hava için sıcak denemez,çünkü daha çok bunaltıcı.Smyrna yeni açtı gözlerini aydınlığa.Ensesindeki saçları terden kıvır kıvır.Zar zor doğruluyor yatak yerine koltukta.Gece uyumamış bayılmış adeta televizyonun karşısında.Kaldığı yerden devam etmek istiyor ağlamaya ama buseferde göz pınarları karşı çıkar bir şey bırakmadın diye akıtmaya.Bu sefer uykusunu zorluyor,düşlerini..Ne görmüştü bu üçlü koltukta dün gece acaba.Miskin bir kedi hatırlıyor karanlıkta.Gözlerindeki fosforla.Nankör olduğunu bilir kedilerin.Sahibi ölse yanında,köpek gibi gözyaşı akıtmaz başında.Oturur yer cesedini daha soğumadan sabaha.Kediler etobur mudur caba?

 Halbuki küçükken apartman girişinde bir kedisi vardı beslediği,bir gün bir kap sütle indiğinde tarafından terk edildiğini farkettiği.İlk vazgeçilişini o gün tattığını hatırlıyor Smyrna. O gün de tıpkı bugün kadar sızlamışmıydı etlerim diye geçiriyor aklında.Evet sızlamıştı.Tıpkı dün geceki kadar sızlamıştı,tıpkı 13 yaşında annesinin kapıyı üstüne kilitleyip,dönmemecesine gittiği gibi sızlamıştı,tıpkı tek mutluluğu ablasının bir gecede ateşler içinde kıvranırken göçüp gittiği şekilde sızlamıştı.Smyrna bu denli sızılar içinde yaşamıştı.Daha fazla kedileri düşünmek istemedi.Sehpanın üzerindeki kumandaya uzanıp televizyonu kapattı.Zor hareket ediyordu.Başka birinin vücudunu hareket ettirmeye çalışmak gibi.

Smyrna 26 yaşında bir ihtyardı.Ruhu çoktan 60ına ulaşmıştı.Başa sarabilse değiştirabildikleri olurmuydu ruhunda,açılmasına müsade etmeyeceği yaraları.Düşünmek anlamsızdı çoğu zaman.Hayat okadar da ciddiye alıncak bir şey değildi nasıl olsa.Yürüyüp gidilecek,başını çevirip geçilecek bir şey gibi,..

17 Temmuz 2012 Salı

HEDEF(SİZSİNİZ)...

Bir süredir yaz döneminin verimsizliğini köreltmek adına bir kursa yazıldım.Haftanın 2 günü, akşam işten 1 saat erken çıkıp kursa katılıyorum.40 saatlik bir program ve başlığı "Etkili İletişim Teknikleri".. Hernekadar patron yarım, katıldığım bu kursla dalga geçsede, iletişimimi kurslarla geliştiremiyeceğimi söylesede rahatsızlığının esas sebebinin, haftada 2 saat eksik çalışmam olduğunu anlamak zor değil.Kendisine bu konuda düzenlenen her türlü kursa katılsamda bizim onunla iletişim kurmamızın imkansız olduğunu ve hedef kitlemin o olmadığını açık açık beyan ettim:) Tepkisi mi? Hiç.Yüzsüzce bir hiç...

Neyse konu başlığımıza dönecek olursak bu kursta iletişim,ikna,hayır diyebilme,öfke yönetimi teknikleri vs. gibi konu başlıklarını görüyorum.40 saatin yarısından fazlasını aldım.Sonuç? Örendiğim şudur ki ben bir "HEDEFSİZİM".. Evet ne siz yanlış duydunuz nede ben yanlış söyledim.Ben hedefsizlik çekiyorum.

Üniversite istediğim şekilde,olması gerektiği tarihte bitti.Diplomam alındı.Üniversite dönemimde tüm hayallerimi olamasada, tatmin etmeye yetecek kadar kısmını gerçekleştirdim.Eğlenceli,aktif ve başarılı bir dönem olarak bile anabilirim.Bu dönemde hedef olduklarının bilincinde olmadan bile bir sürü hedefimi gerçekleştirdim.Diplomamı aldım,yetinmeyip neyime yarıcağını hala bilmediğim 2.bölümümü tamamladım,3 sene boyunca süper bir ev hayatını sürdürdüm,bu arada bir yaz Amerikaya gidip geldim,ufak işlerde çalışıp harçlığımı çıkardım,güzel arkadaşlık ilişkilerine imza attım (belkide kursa cidden ihtiyacım yok),ehliyetimi aldım,zorunlu olmadığı halde stajımı yaptım vs vs..Son olarakta dönüp kısa zamanda işimi buldum.İyi-kötü paramı kazanıyorum,işimde başarı sağlamaya çalışıyorum falan..Evet ya şimdi?

İletişim hocası dün kendi hedeflerinden bahsederken öyle bir realist yaklaştıki şaştım kaldım.Bununla yetinmeyip kendi hedeflerimi sorguladım,hemen ardından utandım..Hayatımın bundan sonrasını planlayamıyorum.Sebebinide ne istediğimi bilmememe bağlıyorum.

Ben yandım siz yanmayın.Siz siz olun HEDEF(SİZ) olmayın, "12" den vuramayacak dahi olsanız kendinize bir hedef bulun..

Tabiki böğle bilmiş bilmiş bir edayla bitirmeyeceğim, bana yardım etmenizi rica ediceğim :)

13 Temmuz 2012 Cuma

BENDE BURAYA ÇIPLAK GELDİM ;)

Ne kadar zaman oldu,bu zaman nasıl bu denli hızlı geçti bilmiyorum ama oldukça büyük bir aradan sonra bloguma döndüm.

Hayat öğle değişik bir şeyki; siz istediğiniz kadar oturun,sessiz kalın hatta çaresiz,o koştura koştura gidiyor varmak istediği noktaya.Elif Şafak olsaydı "ağızda kekremsi bir  tat" bıraktığı şeklinde ifade ederdi.

Aslına bakarsanız çok isterdim yazar olabilmeyi.Böyle haftalık bir dergide yada bir gazetede;-çok okunmasına gerekte yok- düzenli yazabilmeyi.Bu yazılardan dönüş alabilmeyi.Dönüş dediysem övgü demiyorum.Yorum! Olumsuzda olsa yorum..Anlatabilmek isterdim şu bir çift 4 santimcikle görüp,yumruk büyüklüğümle hissedebildiklerimi. Bir kafeye oturup, ergenliğin etkisiyle bir anda boy attığı bacaklarında ki çatlaklardan belli olan ama yaşadıklarını etrafa belli etmeden yaşından beklenmiyecek bir olgunlukla tebessüm ederek masaların arasında gezinen garson kızcağıza bol sütlü,az şekerli bir kahve sipariş edip sonrada bilgisayarımı açarak yazmayı ve sevdiğim şeyden para kazanmayı.

Bir yazar olamasam da kötü bir noktada durmuyorum yinede.Sadece vatandaşı olduğum ülke şartları gereği bende herkes gibi; sevdiğim işten para kazanmıyor;para kazandığım işi çok sevdiğimi söyleyemiyorum.

Herneyse söylemek istediğim yenilendim..Nedeni neydi,neyin sebebiydi bilmiorm ama çok soğumuş ve uzaklaşmıştım yazmaktan..İsteyeniniz hayat telaşı desin,isteyeniniz yoğunluk-yorgunluk,isteyende avarelik-boşvermişlik.Gittim işte bir sebeple buralardan.İçinizde döndüğüme sevine olur mu bilmem ama çok özgür geldim bu sefer.Kaygılarım yok.Beğenilmek,sevilmek,izlenmek,eleştirilmek gibi.Sadece yazmak için geldim.Sevdiğim şeyi yapmak için.

Derin düşünelerle bulşmak istiyorum burda..Anlattıklarıma katılanlarla değil,bir dakikacık olsun durup düşünenlerle..Hasetle beğenisini dile getirmekten çekinen,endişeyle eleştirisini yapamayanlarla değil.Susmak için değil konuşmak için burdayım bu sefer.

Okuduğum kitapta geçiyordu bugün."Yaşlanmak yaşamakla değil,aksine yaşamamakla oluyor" Gençliğin tanımı ise şöyle yapılıyor "Önemli şeyler yapacağına,bir fark yaratacağına,eski usulleri değiştirebileceğine,velhasıl değişimin mümkün olduğuna inanmaktır."İşte ben yaşlanmamak için buradayım.Konuşmadan yaşanamıyacağının bilincindeyim.

Ve herzaman söylediğim gibi paylaştıkça çoğalır insan, bunun keyfindeyim.

Ozaman şimdi sizleri kocaman bir MERHABAyla selemlamak isterim ;)